Erdem Kürsüleri Üzerine

Uyku ve erdem hakkında çok iyi şeyler söyleyen bir bilgin vardı. Bir gün bu bilgini Zerdüşt'e övdüler ve Zerdüşt bu bilgine gitti. Kürsüsünün önüne oturdu. Bilginin çok saygı ve kabul görmüş olduğunu, kürsüsünün etrafında her zaman gençlerin toplandığını bilmek, Zerdüşt'ü heyecanlandırıyordu.Bilgin şöyle diyordu;

"Uykuya karşı saygı ve utanç duymalı. İşin başı budur. Kötü uyuyanların ve gece uyanık olanların yolundan çekilin. Hırsız bile uykuya karşı utanç duyar. Hırsız, gece, her zaman sessizce çalar ve kaçar. Fakat gece bekçisi utanmazdır, utanmazca düdüğünü taşır. Uyku kolay bir sanat değildir. Onun hatırı için bütün gün uyanık durmak gerekir. Gündüzün kendisini on defa yenmelisin. Bu, iyi bir yorgunluk verir ve sonra ruhun uyuşur. Yine on defa kendinle barışmalısın, çünkü yenme acıdır ve barışmayan kötü uyur. Gündüzleyin on gerçek bulmalısın; yoksa gece de gerçeği ararsın ve ruhun aç kalır.

Gündüz on defa gülmeli ve neşelenmelisin. Yoksa geceleyin mide, bu keder babası, seni rahatsız eder.Bunu bilen azdır. İyi uyumak bütün erdemlere sahip olmak gerekir. Yalan yere tanıklık mı? En yakındaki kıza şehvet mi duyacağım? Bütün bu düşünceler uykuyu bozar.

Tüm erdemlere sahip olsan bile, bir şeyi iyi anlamalı: Bizzat erdemleri de tam zamanında uykuya yollamalı. Ta ki bu uslu dişiler, senin yüzünden birbirleriyle didişene kadar.

Tanrı ile ve komşu ile barışmalısın. Bu iyi uykunun şartıdır. Komşunun şeytanı ile de barış halinde olmalı. Yoksa geceleyin senin çevrende dolaşır.

Benim için en iyi çoban, koyununu en yeşil yamaca sürendir! İyi uyku ile bu bağdaşır.

Ben çok şeref ve çok servet istemem. Çünki bunlar zihni karıştırır. Ama iyi bir şöhrete ve küçük bir kasaya sahip olmadığı zaman da insan iyi uyuyamaz. Küçük bi topluluk, bence kötü bir topluluktan daha geçerlidir. Yeter ki tam zamanında gitsin ve gelsin. İyi uykunun bir şartı da budur.

Kafa olarak yoksun olanlar da hoşuma gider! Bunlar uykuyu kolaylaştırır. Hele kendilerine sürekli hak verilirse, hep mutludurlar.

Erdemli olanların günü böyle geçer. Gece olunca uykuyu çağırmaktan çekinirim! Erdemlerin efendisi olan uyku çağrılmak istemez. Tam tersine, gündüz ne yaptığımı ve ne düşündüğümü hatırlarım. Bir inek gibi sabırlı olup geviş getirerek sorarım: Senin on zaferin nelerdi ve kalbine huzur veren on barışma, on gerçek, on gülüş nelerdi? Bunları düşünürken ve bu kırk düşünceye dalarken, erdemlerin efendisi olan uyku, çağrılmadan, birdenbire beni bastırır. Uyku göz kapaklarımı okşar ve ağırlaştırır. Uyku ağzıma dokunur ve o, açık kalır.

Gerçekten, bu hırsızların en sevimlisi, yumuşak ökçeler üstünde gelir ve düşüncelerimi çalar. O zaman şu ders kürsüsü gibi budalaca, öylece bakakalırım. Ama uzun zaman ayakta kalamam, artık yatarım."

Bilginin bu sözlerini duyan Zerdüşt, kendi kendine güldü; çünkü gözünde bir ışık parlamıştı. Kendi kendine şöyle dedi: "Bu kırk düşünceli bilgin, bence bir delidir; fakat sanıyorum ki uykuyu iyi anlıyor. Bilginin yakınında olanlara ne mutlu! Çünki böyle bir uyku bulaşıcıdır, kalın duvarlar arasından bile yayılıp bulaşabilir. Öğüt kürsüsünde bile bir büyü var. Gençlerin bu erdem anlatıcısının karşısında oturmaları boşuna değilmiş. Onun hikmeti şu: 'İyi uyumak için uyanık olmak gerekir.' Hayatın amacı olmasaydı ve benden bir saçmalık dilemem istenseydi, seçmeye en layık olan şey olarak bunu bulurdum. Zamanında, erdem öğreticileri aranırken neler istendiğini şimdi tüm açıklığıyla anlıyorum: İyi bir uyku ve uyuşturucu etkisi yapan erdemler aranıyordu.

Bu kürsü sahibinin ve bu kürsü etrafında toplananların, yani din öğüdü verenlerin hikmeti rüyasız bir uykuydu. Onların hayata yükledikleri anlam bundan ibaretti sadece. Bugün bile bu erdem bilgini gibi düşünen insanlar var. Onlar bile bu kadar içten davranamazlar. Fakat onların zamanı geçmiştir. Onlar artık uzun zaman ayakta kalamazlar! İşte... Yatıyorlar. Her şey bunu gösteriyor. Ama bu uykucular mutludurlar; çünkü az bir zaman sonra başları düşecektir."

Zerdüşt, böyle buyurdu...

KAYNAK: Friedrich Nietzsche - Böyle Buyurdu Zerdüşt

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP