Dördüncü Esas - İdarecinin Öfkelenmemesi

Sultan ve idareciler çoğunlukla kibirli olurlar. Kibirlerinden dolayı kendilerinde hemen bir kızgınlık oluşur; bu onları karşı taraftan intikam almaya sevk eder. Halbuki kızmak, akıl için bir tehlikedir; o, aklın düşmanı ve afetidir. Biz bunu İhya'da, Rub'ul-Muhlikât kısmının Gazap Kitabı'nda genişçe anlattık.

İdarecinin gazabı kabardığında, işlerinde af tarafını tercih etmeli, kendisini iyilikve affa alıştırmalıdır. Bu ahlak sende bir âdet hâlini alırsa sen, peygamberlere ve velilere benzemiş olursun. Kızgınlığını hemen yerine getirmeyi bir huy edindiğinde ise, yırtıcı hayvanlara ve canavarlara benzemiş olursun.

Hikâye:

Abbasî halifesi Mansur,(Ebu Ca'fer el-Mansûr: Abbasî hanedanının ikinci halifesidir. Ebu'l Ab-bas es-Seffah'ın ölümü üzerine halife oldu (Miladi: 754). Mal-mülk devlet anlayışına sahip Emevî devletinin yıkılmasından sonra din-devlet anlayışıyla hareket eden Abbasî halifelerinin öncülerinden oldu. Miladi 775 yılında Hac için gittiği Mekke yakınlarında vefat etmiştir.) birisinin öldürülmesini emrettiği sırada yanında Mübarek b. Fazl da bulunuyordu. Mübarek:

"Ey Emir! Onu öldürmeden önce ondan bir şeyler dinle! Belki sana yararı dokunur" dedi. Adam, Hasan-ı Basri'nin naklettiği bir hadiste, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu söyledi:

"Kıyamet gününde bütün insanlar bir meydanda toplanınca bir melek şöyle seslenir:

'Allah'ın (c.c) yanında bir hakkı ve iyiliği bulunan varsa gelsin alsın'. Ancak hiç kimse ayağa kalkmaz; sadece birisine hatasından dolayı öfkelenip intikam almaya gücü yettiği halde, onu bağışlayan kimse ayağa kalkar.

Bunu işiten halife: "Onu serbest bırakın; ben de onu affettim" dedi.

Liderlerin öfkelenmesi, genelde isimlerinin kötü anılmasından ve kendilerine dil uzatılmasından ileri gelir. Onlar bunu yapanın kanını akıtmanın peşine düşerler.

Hz. İsa (a.s), Hz. Yahya'ya (a.s): "Birisi senin hakkında konuşur da doğruları söylerse, Allah'a şükret. Eğer senin hakkında yalan konuşursa, daha fazla şükret; çünkü onun iyilikleri sana yazılacaktır" demiştir.

Resûlullah'ın (s.a.v) yanında bir adamın çok güçlü ve cesaretli olduğundan bahsedildi. Hz. Peygamber (s.a.v): "Bu nasıl oluyor?" diye sordu. Ashab: "O, herkesten kuvvetli ve güreştiği herkesi yenen birisidir" dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v):

"Asıl güçlü ve cesaretli kişi, güreşte rakibini yenen değil; (kızdığında veya bir günah karşısında) nefsini yenebilendir buyurdu.

Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur:

"Üç şey vardır ki, onlar kimde bulunursa onun imanı olgunlaşmış demektir: Kızgınlık anında öfkesini yenmek, hoşnutluk hâlinde ve kızgınlık hâlinde adaletli olmak, gücü yettiği hâlde affetmek.

Hz. Ömer (r.a): "Kızgınlık anında davranışını tecrübe etmediğin kişinin ahlakına güvenme!" demiştir.

Hikâye: 

Hz. Hüseyin (r.a) bir adamın kendisi hakkında hoşlanmadığı şeyler konuştuğunu öğrendi. Bunun üzerine içi taze hurmalarla dolu bir tepsi hazırlayıp, bizzat kendisi adama getirdi. Adam kapıyı açınca Hz. Hüseyin'i (r.a) elinde hurma tepsisiyle görünce, hayret edip: "Ey peygamber torunu! Bu nedir?" diye sordu. Hz. Hüseyin de (r.a):

"Bunu al! Çünkü senin, hakkımda kötü konuşarak iyiliklerini bana hediye ettiğini öğrendim; ben de ona karşılık sana bunları getirdim!" dedi.

Hikâye:

Hz. Hüseyin'in oğlu Ali Zeynülabidîn (rah) bir gün mescide giderken sebepsiz yere birisi ona kötü ve küçültücü sözler söyledi. Yanında hizmetini gören gençler adamı dövmek ve canını yakmak için harekete geçtiler, fakat Zeynülabidîn onlara engel oldu. Daha sonra adama yönelip:

"Ey falanca! Senin benim hakkımda bilmediğin kötü hallerim, bildiklerinden ve şimdi dile getirdiklerinden daha fazladır. Eğer bunları anlatmaya senin bir ihtiyacın varsa, diğerlerini de sana söylerim!" dedi. Adam yaptığından utandı ve üzüldü. Zeynülabidîn üzerindeki gömleği çıkardı adama verdi. Ayrıca bin dirhem de sadaka verilmesini emretti. Adam arkasını dönüp giderken şöyle söylüyordu:

"Ben şehadet ederim ki bu genç, Hz. Resûlullah'ın (s.a.v.) torunudur."

Yine bir defasında Zeynülabidîn (rah), hizmetçisini çağırdı, fakat hizmetçi gelmedi; iki defa daha seslendi ama yine cevap vermedi. Zeynülabidîn:

"Çağırdığımı duymadın mı?" deyince; hizmetçisi: "Evet duydum" dedi. Zeynülabidîn:

"O zaman niçin cevap vermedin?" diye sorunca, hizmetçi:

"Sizden bana bir zarar gelmeyeceğinden eminim; sizin ne kadar temiz ve güzel bir ahlaka sahip olduğunuzu da biliyorum, onun için tembellik yaptım!" deyince, Zeynülabidîn:

"Elhamdülillah! Hizmetçim benden emindir" diyerek Allah'a şükretti.

Yine rivayet edildiğine göre; bir gün Zeynülabidîn'in (rah) hizmetçisi, bilerek bir koyunun ayağını kırdı. Ona neden bunu yaptığını sorduğunda, hizmetçi:

"Seni kızdırmak için yaptım" dedi; Zeynülabidîn de:

"Ben de sana bu işi öğreten İblis'i kızdıracağım; git, Allah rızası için seni azat ettim, hürsün, özgürsün" dedi.

Rivayet edilir ki, adamın birisi Zeynülabidîn'e (rah) kötü söz söyledi; Hazret adama dönüp:

"Ey falanca! Benimle cehennem arasında bir geçit vardır; eğer ben o geçidi geçersem, senin söylediklerinin benim için hiçbir önemi yok! Eğer o geçidi geçemeyip cehenneme düşersem, senin söylediğinden daha kötü bir haldeyim demektir" dedi.

Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

'Kişi, yumuşak huyluluğu ve kusurları affetmesiyle; çokça oruç tutan ve namaz kılanların derecesine ulaşır. Ailesine karşı baskı ile davrananlar ise zalimler listesine yazılır.

Rivayet edildiğine göre; bir gün iblis, Hz. Musa'yı (a.s) gördü ve ona şöyle dedi: "Ey Mûsâ! Sana üç şey öğreteyim, buna karşılık benim için Allah'tan (c.c)

bir ihtiyacımın giderilmesini iste. Hz. Musa: "Nedir o üç şey?" diye sordu; İblis şöyle dedi: "Ey Mûsâ, öfkelenmekten sakın; çünkü öfkelenen kimsenin aklı hafif olur; ben onunla çocukların topla oynadıkları gibi oynarım. Cimrilikten sakın; çünkü ben cimrinin dünyasını ve ahiretini bozarım. Yabancı kadınlarla bir arada olmaktan sakın; çünkü insanları içine düşürdüğüm şirkin ve günahın çoğunu kadınları kullanarak yaptırırım."

Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Kim gücü yettiği hâlde öfkesini yenerse, Allah (c.c), onun kalbine iman doldurur. Kim ki, kibirden sakınarak uzun elbise giymezse, Allah (c.c) ona şeref elbisesi giydirir.™

Diğer hadislerinde Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Allah'ın gazabını unutup da haksız yere öfkelenen kimseye yazıklar olsun. *
Bir adam Resûlullah'ın (s.a.v) yanına gelerek:

- Bana öyle bir amel öğret ki, onu yaparak cennete gireyim, dedi. Peygamber (s.a.v):

- Kızma! buyurdu. Adam tekrar:

- Daha ne yapmam gerekir?, diye sordu; Efendimiz (s.a.v):

- İkindi namazından önce yetmiş defa 'Estağfirullah' de ki, senin yetmiş yıllık günahına kefaret olsun, buyurdu; adam:

- Benim yetmiş yıllık günahım yok ki! dedi. Resûlullah (s.a.v):

-Annenin günahları affedilir, buyurdu, Adam:

- Annemin de yoksa, deyince, Efendimiz (s.a.v):

- Babanın günahları affedilir, buyurdu. Adam:

- Babamın da yoksa, deyince, Efendimiz (s.a.v):

- Kardeşinin günahları affedilir, buyurdu, o zaman adam:

- Peki, tamam, dedi.

Resûlullah (s.a.v), savaştan elde edilen ganimetleri taksim ederken adamın biri: "Bu ne biçim taksimat böyle, bunda adalet yok!" diye söylenmeye başladı. Hz. Peygamber (s.a.v), bu sözleri işitince kızdı, yüzü kıpkırmızı oldu; buna karşılık sadece şunları söyledi:

"Kardeşim Musa'ya (a.s) Allah rahmet etsin! Ona da eziyet edildi fakat, o hep sabretti.'

Anlatmış olduğumuz bu haber ve hikayeler, nasihat olarak bir idareciye yeter. Kalbinde iman nuru yerleşmişse, bunlar ona tesir eder. Eğer tesir etmezse, kalplerinde iman nuru kalmamış demektir; onların imanı sadece dillerindedir.

Her sene müslümanların malından binlerce para toplayan ve zimmetine geçiren bir idareciye, kıyamet günü bunların hesabı sorulur ve sonuçta azaba çarptırılır. Böyle bir kimseye bu anlatılanlar nasıl tesir eder? Bu hâl, ileri seviyede bir gaflet, din ve inanç zayıflığıdır.

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP