Felsefe'nin Doğuşu Ve Anadolu Medeniyetlerinin Bu Gelişimdeki Etkileri - 3

İLKÇAĞ MADDECİLERİ

Thales’ten Demokritos’a kadar uzanan ve coğrafya olarak Anadolu’da yaşayan düşünürlere verilen addır. Maddeci düşünürler; evrenin bir yaratıcısı olmadığı ve ezeli bir var oluş içinde olduğu düşüncesindedirler. Onlara göre “Hiçten bir şey olmaz.” Evrenin de bir ilk biçimi, ilkolanı, arkhé’si vardır. Her şey arkhénin dönüşümü sonucu bugünkü halini almıştır.

İÖ 6.yüzyılda İonia adı verilen bölgede (bugün İzmir ve Aydın illeri ile karşılarındaki adalar) “fizikçiler” ya da doğa filozofları diye bilinen Sokrates öncesi filozoflar, evrenin ve maddenin yapısını araştırmış, bu yapıyı oluşturan ilk öğe ya da temel ilkeyi (arkhe) bulmaya çalışmış, maddenin niteliği üzerine sordukları soruları da ilk kez, içindeki öğelerle yanıtlamışlardır. Ancak bu felsefeciler Sokrates sonrası düşünce akımlarından farklı olarak Kozmolojiye ve doğa felsefesine yönelmişler, temel konularını, evrenin gerçek doğası, ilk maddesi ve kompozisyonu, değişme olgusu gibi sorulardan seçmişlerdir.

Arkhenin ne olduğu konusunda çok farklı isimlendirmelere rastlanır. İlkolan kimi zaman toprak, hava, su veya ateş ya da bunların kombinasyonu şeklinde karşımıza çıkmaktadır; kimi zaman ise sayı, apeiron (sınırsızlık-sonsuzluk), sperma ( tohum ) ya da atom olarak.

Batılı anlamda ilk filozof sayılan Thales’e (625-545) göre bütün varlıkların ilk öğesi suydu. Her şey sudan gelir ve yine suya dönecektir. Dünya da sonsuz su (okeanos ) içinde yüzer. Onu izleyen Anaksimandros apeiron (sınırsız) denen tözü, Anaksimenes ise aer’i (hava) ilk ilke olarak kabul etti. İlkolan’ı ateş olarak kabul eden Efesli Herakleitos (540-480) ; evreni karşıtların zıtlığı ve birlikteliği ile açıklar. Tanrı da ihtiyarlık ile gençlik, gece ile gündüz gibi zıtlıkların arkasında olan bir noustur, akıldır. Ona göre evrende değişmeyen tek şey değişimdir. Bu nedenle de “ Aynı ırmakta iki kez yıkanamayız. Çünkü hem ırmak değişmiştir; hem de biz.” der.

Empedokles ise, bir yandan değişmeyen, bütünlüklü bir evren kuramı getiren Parmenides’in etkisinde kaldı; bir yandan da eski geleneği sürdürerek maddenin dört temel öğe ya da her şeyin “kökü” (risomata) olan ateş, hava, su ve topraktan oluştuğunu ileri sürdü. Bu geleneğin vurguladığı başlangıç kavramı Platon’da zamansal öncelik anlamı taşımaktan çıkıp varlığın öyle olmasını sağlayan ilk biçimlere ya da idea’lara dönüştü.

Maddeci görüşü son noktasına taşıyan da Teos’lu Demokritos’tur (460-370). Ona göre evrenin temel yapı taşı bölünemeyen madde yani atomdur. Canlı-cansız, bitki-hayvan, insan-ruh her şeyin temelinde atom vardır. Atomlar yapısal olarak aynı oldukları halde hareket alanları , hareket hızları, ağırlıkları, dizilişleri farklılık gösterdiği için dünyadaki farklı maddeler oluşmaktadır. İnsan duyu organları ile ancak maddenin dış görünüşü hakkında bilgi sahibi olabilir. Ama maddenin temelini oluşturan atomlar hakkında bilgi edinemez. Bu nedenle de maddelere ait bilgilerimiz doğruluktan yoksundur ve karanlıktır.

Felsefi düşüncenin temelini oluşturan bu tür soru ve yanıtlara farklı düşünce sistemleri içinde de rastlanır. Önceleri mitoslarda, daha sonra hem Doğu, hem de Batı dinlerinde evrenin ve maddenin yapısı üzerine sorular sorulmuştur. Ama getirilen yanıtlar her zaman doğaüstü güçlerden kaynaklanan bazı kalıplaşmış inanç sistemlerine dayanmış, araştırılmadan benimsenmiştir. Felsefi düşünce biçiminin özelliği ise bu tür inanç sistemleri yerine theoria (gözleme dayalı kavrayış, kuram) üzerine kurulu bilgiye yönelmesidir.


İONİA OKULU veya MİLETOS OKULU

"THALES, ANAKSİMANDROS, ANAKSİMENES "

Mitolojiye göre Girit’ten sürülen Miletos (Apollon ile Deione'nin oğlu) tarafından kurulan, Hitit belgelerinde adı Milavandas diye anılan kent veya Girit’te bir şehir adı olan Milatos ile ilgili olduğu sanılan Miletos, İÖ 1000’lerde Neleus adlı önderlerinin yönetiminde Orta Yunanistan’dan gelen İonların kenti ele geçirmelerinden sonra, 12 İonia kentinin en büyüğü oldu. Ticaretiyle, uygarlığıyla ve felsefe okuluyla (İonia okulu veya Miletos okulu) ün saldı.

Miletos Okulu (İonia Okulu) M.Ö. VI. yy.da Miletos’ta ders veren İonia’lı filozoflara verilen addır.

Felsefe tarihinin ilk okul ya da düşünce geleneğini oluşturan İonia’lı filozoflar, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes olarak sıralanır. İonia Okulu, felsefenin ilk okulu olarak ortaya çıkarken, Batı Anadolu kıyılarındaki İonia da, Yunan felsefesinin ilk merkezi olarak seçkinleşir. Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes, her şeyden önce, mitopoetik düşünceden kopuşu ve felsefi düşünüşe geçişi simgeler. İkinci olarak, bu filozoflar, herhangi bir çıkar, pratik amaç gözeterek değil de, salt bilmek ya da anlamak için felsefe yapmışlardır.

Öte yandan, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes, her ne kadar felsefede onların yaşadıkları çağda madde ile ruh arasında bir ayırım yapılmamış olsa da, felsefe tarihinin ilk materyalistleri olarak bilinirler. Nitekim, nedensel bir varlık anlayışı ortaya koyan ve varlığa ilişkin doğru bir açıklamanın maddi, fail, formel ve ereksel neden olmak üzere, dört ayrı nedeni ortaya koyması gerektiğini belirten Aristoteles’e göre, İonialılar yalnızca maddi neden üzerinde yoğunlaşmışlar ve varolan her şeyin kendisinden türediği arkhe ya da maddi nedeni belirledikleri zaman, varlığı açıklayacaklarını düşünmüşlerdir.

Onlar, bundan dolayı aynı zamanda monist filozoflar olarak sınıflanırlar. Bu filozofların monist olarak sınıflanmalarının nedeni, şu halde, öncelikle maddeyi evrendeki tek gerçeklik olarak görmeleri, dış dünyayı meydana getiren çokluğun gerisinde bir birlik aramaları ve madde söz konusu olduğunda da, daha sonraki plüralistler gibi, varlığın temeline birçok arkhe ya da maddi neden değil de, tek bir madde yerleştirmeleridir.

İonialı filozoflar, maddi neden dışında bir neden, fail neden düşünmedikleri ve özellikle de maddeye hareket verecek, onu harekete geçirecek bir dış güç tasarlamadıkları için, arkhe olarak, kendi kendisini harekete geçirecek, kendi hareketini yine kendisinin açıklayacağı bir ilk madde aramışlardır. Bundan dolayı, onlar aynı zamanda hilozoistler diye bilinirler.

İonialı filozoflarda ortak olarak sergilendiğini gördüğümüz başka bir ortak nokta da, onların “hiçten hiçbir şey çıkmayacağı” (Nihil ex nihilofit) ve dolayısıyla madde ya da dünyanın ezeli olduğu inancıdır. Aynı zamanda tüm Yunanlı filozoflar tarafından paylaşılan bu inancın bir gereği olarak, hiçten yaradılış veya maddi dünyanın zaman içinde bir başlangıcı olduğu düşüncesi, onların akıllarının ucundan dahi geçmemiştir.

Aristoteles'e göre, felsefenin gelişmesinin iki ön koşulu var: Öncelikle, felsefe yapacak kişinin "tuzu kuru" olmalı. Yani o kişi, maddiyat kaygısına düşmeden kendini sadece düşünmeye verebilmeli. İkincisi, kişi gerçek bir merak duygusuna sahip olmalı ve en doğal görünen gerçekleri bile sorgulayabilmeli. İşte, Miletos'ta bu iki koşulun bir araya gelmesiyle, tarihin gerçek anlamdaki ilk filozofu kabul edilen Thales ile onun ardılları olan, Anaksimenes ve Anaksimandros ortaya çıkmış. Babillilerden aldığı astronomi bilgisi ve Mısır'dan getirdiği söylenen geometri bilgisi dışında Thales'in asıl önemi, aklına takılan sorularda. "Neyin var olduğu" ve "neyin gerçek olduğu" gibi sorular sayesinde Thales, o güne dek doğadaki her olayı ayrı bir tanrının varlığına bağlayan mitolojinin ötesine geçerek; her şeyin nedenini, doğanın kendisinde aramaya başlıyor. Thales ve öğrencilerinin "Fizikçiler Okulu" diye anılması ve pozitif bilimin temellerini attıklarının söylenmesi de bu yüzden.

İ.Ö. VI. yy’dan başlayarak, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes gibi Miletos’lu düşünürler, İonia’da daha çok meteoroloji ve coğrafyaya dayanan bir fizik anlayışı geliştirdiler. Bu “tabiat felsefeleri” düzenli bir bilimin ilk taslaklarıydı. Ayrıca bu tabiat felsefelerinin yanı sıra bazı matematik, astronomi ve coğrafya keşifleri de yapılmıştı. İonia İ.Ö. 546’da Persler’in egemenliğine girince, Miletos 494’te yıkıma uğradı ve düşünsel etkinliklerin merkezi Sicilya’ya kaydı


THALES (625-545)

İonia Okulunun, ilk filozofu Milattan önce 6. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Thales’tir. Batı Anadolu’da Miletos şehrinde doğmuştur. Dar anlamıyla o, felsefe tarihinin başında bulunan düşünür unvanını alır. Evrenin ana maddesini, nedenini akla ve deneylere dayanarak temellendirdiği için Thales’e felsefenin babası adı verilmiştir. Antik Dünyanın 7 bilgesinden biri olan Thales, M.Ö. 28 Mayıs 585’deki güneş tutulmasını matematiksel olarak önceden tespit etmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere, onda bilim ve felsefe birbirinden ayrılmış değildir. Thales’e atfedilen başkaca bilimsel faaliyetler arasında, onun bir yıllık hazırlaması faaliyetiyle, gemicilere, Küçük Ayı yıldızına bakarak yol göstermesi faaliyeti yer alır. Büyük doğa bilimcisi, astronom ve matematikçi olan Thales’in ünlü ‘Tales Teoremi’ herkesçe bilinir. Thales, ‘Gnomon’ adı verilen bir tür güneş saati ile zamanı doğru olarak ölçmüştür. Ona göre her şey tanrılarla doludur. Arkhe, değişmenin içerisinde değişmez kalandır.

Thales’te, felsefe bakımından önem taşıyan husus, onun “Neyin var olduğu” “Neyin gerçek olduğu” ya da “Neyin gerçekten var olduğu” sorusu üzerinde düşünmüş olmasından kaynaklanır. O bu çerçeve içinde, doğada var olan şeylerin tüketici bir listesini yapmayı amaçlamamış, fakat şeylerin varlığa gelmeleri ve daha sonra da yok olup gitmeleri olgusundan etkilenmiştir. “Neyin var olduğu” sorusunu yanıtlamanın en önemli yolu, onun gözünde birlik ile çokluk ya da görünüş ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi doyurucu bir biçimde ifade edebilmekten geçmiştir. O, buna göre, gözle görünen bireysel varlıkların ve değişmelerin oluşturduğu kaosun, çokluğun gerisinde akılla anlaşılabilir, kalıcı ve sürekli bir gerçekliğin var olduğuna inanmıştır. Thales, çokluğun kendisinden türediği, çokluğun gerisindeki bu birliğin “su” olduğunu öne sürmüştür. Thales'e göre, evrenin asıl maddesi (Arkhe) sudur; her şey sudan gelir ve suya döner. Dünya, "okeanos" denilen dev bir su kütlesi içinde yüzen, düz bir tepsidir onun zihninde.

Her şeyin maddi temeli olan suyu görebilir, algılayabilir miyiz? Elbette ki hayır. Öyleyse “su” kuramsal bir kavramdır. Thales algıladığımız farklı nesnelerin ve olayların algılanamayan maddi temeli ve kökeni olarak ilk tözü yani suyu belirledi. Örneğin içtiğimiz suyun bile maddi temeli o algılanamayan ilk tözdür. Bu şekilde Thales ilk kez felsefi veya bilimsel bir kuram ortaya koymuş oldu. Ancak o çevremizde gördüğümüz farklı nesnelerin ve olayların nasıl olup da sudan meydana geldiği sorunuyla belki de uğraşmadı.

Kendisinden önceki felsefenin bir anlamda tarihini yazmış olan Yunan filozofu Aristoteles, Thales’i bu sonuca, her şeyin sıvı bir varlıktan beslendiği, sıcağın da sudan türeyip, suyla beslendiği, her şeyin tohumunun nemli bir yapıda olduğu gözleminin götürdüğünü belirtir. Buna göre, buharlaşma fenomeni suyun buhar ya da hava olabilmesini, donma fenomeni ise, suyun toprak olabilmesini akla getirmiştir. Yine, Thales’in Akdeniz’i aşarak, Mısır’a yapmış olduğu seyahatler suyun insan yaşamı üzerindeki önemi ve değerini ona göstermiş olabilir. Onu arkhenin su olduğu sonucuna götüren nedenler ne olursa olsun, onu felsefe tarihinde önemli kılan unsur, verdiği yanıttan çok, sorduğu sorudur. Buna göre, o varlığın ya da dünyanın nihai ve en yüksek doğasının ne olduğu sorusunu sormuş olduğu için, önemlidir.

1 - 2 - 3 - 4

  • Gizlilik Politikası ve Şartlar
  •   © 2007

    Back to TOP